ILO'ya göre 2014'te Emek Dünyası
Uluslararası Çalışma Örgütü (veya ILO) 2014'ün "Küresel İstihdam Eğilimleri" raporunu yayımladı. "İstihdamsız bir toparlanma riski" alt-başlığı ile...
ILO raporları, örgütün çizgisini yansıtır. Reformisttir; uzlaşmacıdır. "Emeğin çıkarları, herkesin, hatta sermayenin de çıkarınadır» önermesini tutkuyla sahiplenir. Dünyayı yöneten güçlerin bu savı sistematik olarak ihlâl ettiğini de gözleyince, ister istemez eleştirel olur. Bu durum, son raporda da ortaya çıkıyor ve finans sermayesinin çıkarlarına ölçüsüz teslimiyetin hem 2007-2008 krizinin oluşmasına; hem de (daraltıcı maliye politikaları aracılığıyla) sert ve uzun seyretmesine katkı yaptığı vurgulanıyor. Bu genel saptamadan hareket eden 2014 Raporu'nda, krizin yarattığı toplumsal sorunları inceleyen eleştirel bölümler, neo-liberalizme savrulan reformist görüşler ile harmanlanıyor.
2014 ILO Raporu'nun bu iki boyutunu kısaca gözden geçirmek; değerlendirmek istiyorum.
Vurucu saptamalar: İstihdamda tablo bozuk, gelecek karanlık...
ILO Raporu'na göre, 2007'yi izleyen altı yıl boyunca tüm dünyada salt krizden kaynaklanan 63 milyon kişilik bir istihdam açığı oluşmuştur (s.17, Şekil 3).
Bu açık üç öğe içeriyor: 32 milyon yeni (ve iş arayan) işsiz, 23 milyon çalışmak isteyen, ancak iş aramaktan vazgeçen "umudunu yitirmiş emekçiler", 7 milyon da faal nüfus dışında kalan kişi... Sırf 2013'e bakarsak, işsizlerin sayısı 5 milyon artmış ve 202 milyona ulaşmıştır. Şimdiki eğilimler sürerse, dünya işgücü piyasalarına her yıl 42.6 milyon insan katılacak; bunlardan sadece 40 milyonu iş bulabilecek; 2018 de işsiz sayısı 215 milyona yükselecektir.
«Umutlarını yitiren emekçiler" ile faal nüfus dışına kayanlar eklenirse, krizin yarattığı istihdam açığında beş yıl içinde 19 milyonluk bir artış gerçekleşecektir. Rapor, bu toplumsal yıkım tablosunun ayrıntılarına da giriyor. Batı'da işsizlik süreleri uzamaktadır.
Dünyada ve coğrafi bölgelerin hemen hemen tümünde 2007-2013 arasında genç işsizlerin oranı yükselmiş; geçen yıl 74,5 milyon kişiye ulaşmıştır. ILO sayıları belirlerken, Tunus, Madrid, Atina meydanlarında; Tahrir'de ve Taksim'de ayaklanan gençler, aynı olgunun canlı örneklerini ortaya koydular. Rapor, ayrıca, 40 ülkede 1529 yaş grubu içinde yer alıp da, "işte, eğitimde ve stajda olmayan" insanları belirliyor. Krizli yıllar boyunca bunların oranı 30 ülkede yükselmiştir. Kapsanan ülkelerde en yüksek oran (2011 'de yüzde 34,6 ile) Türkiye'dedir.
ILO, böylece, son altı yılda dünya ekonomisinde emek fazlasını (yedek işgücü ordusunu) sistematik olarak besleyen, artıran süreçleri ortaya koymuş oluyor. Kapitalizmin krizlerinin temel bir işlevi, 2007-2008 bunalımı içinde ve sonrasında böylece gerçekleşmiştir. Kriz ortamına rağmen kârların milli gelirdeki paylarında genelleşmiş artışlar (s.23), bu durumun doğal uzantısıdır.
Sınıf analizlerinde yalpalamalar
Bu gerçekçi ve olumsuz tabloyu ILO, elbette bir kapitalizm eleştirisine dönüştürmeyecektir. Ne var ki, toplumsal yıkımın sınıf perspektifiyle incelenmesi söz konusu olduğunda, Rapor, suskunluğun ötesine gidiyor; yalpalamaya başlıyor.
İki örnek üzerinde durmakla yetineceğim.
Birinci olarak, ILO raporu köylülüğün, küçük üreticiliğin dünya çapında tasfiye edilerek ücretli işçiliğe dönüşmesini savunmakta; 2013'te bu eğilimin zayıflamış olmasından hayıflanmaktadır. Bu tutum, uluslararası sermayeye, dünya emeğinin doğrudan kapitalist ilişkiler dışında kalan öğelerini "teslim alma" çağrısı olarak da yorumlanabilir. ILO, küçük üreticiliğin "savunmasız istihdam" özelliklerini bu çağrının gerekçesi yapıyor. Ne söylenebilir? ILO'ya, ücretli işçiliğin dünyanın dört bir yanında giderek vahşileşen sömürü ve çalışma koşulları mı; dünya köylülerinin uluslararası sermayeye karşı direnme mücadelesinin bayraktarlığını yapan La Via Campesina belgeleri mi hatırlatılmalı?
İkinci bir yalpalama, 2014 Raporu'na anlamsız bir "orta sınıflar"" söyleminin sızmasıyla ilgilidir. Geleneksel ILO Raporları emek/sermaye kutupları üzerine inşa edilir; gelir dilimlerine dayalı "alt-orta-üst sınıflar" ayrımına değil...
"Orta sınıflar" kategorisi, 2014 Raporu'na, ortalama gündelik (dolarlı) gelir düzeylerine göre belirlenen bir "orta sınıf işçileri" terimiyle giriyor; daha sonra "işçi" kavramı terkediliyor ve gelişmekte olan ve gelişmiş orta sınıflar ayrımına dayalı gözlemlere geçiliyor (ss. 30-31). Emek/sermaye ikilemi terk edilip, "orta sınıflar" söylemine geçildiğinde, çözümleme sığlaşmakta; giderek anlamsızlaşmaktadır. ILO'nun 2014 Raporu'nun küçük bir kesimine sızan bu "sapma", umarım, bir kerelik kalır; tekrarlanmaz.
Korkut Boratav
Kaynak: Sol Gazetesi
Son 10 Araştırma Haberleri