13 Mayıs 2025

2003-2007 SENDİKAL MÜCADELE VE BASIN-İŞ

Son Güncelleme:

Paylaş

15 Kasım 2003’te
İstanbul Terör Saldırılarıyla Sarsıldı

Türkiye,
15 Kasım’da İstanbul’da gerçekleşen terör saldırısıyla sarsıldı. Sendikamız,
konuyla ilgili yaptığı açıklamada teröristleri ve uyguladıkları politikalarla
terör ortamına uygun zemin hazırlayan tüm iktidarlarları lanetledi. Açıklamada
şöyle denildi:

15
Kasım Cumartesi sabah saatlerinde meydana gelen ve 23 vatandaşımızın ölümüne,
237 vatandaşımızın yaralanmasına neden olan terör saldırısı insanlığa karşı
yapılan kanlı intihar eylemlerinden biri olarak insanlık değerlerini bir kez
daha vurdu.

Yıllardır
büyük askeri güçler eliyle sürdürülen devlet terörünün karşısına bizzat kendi
eliyle beslediği teröristler sınır tanımadan yine masum insanları hedef alarak
çıkıyor.

İktidar
sahiplerinin, sermayenin küreselleşmesiyle refahın da küreselleşeceği vaatlerine
karşın, yoksulluk küreselleşiyor, işsizlik ve açlık küreselleşiyor, nihayet
terör küreselleşiyor. Serbest piyasanın ürettiği bu canavarlar başta ABD ve
İsrail’in yürüttüğü savaşlarla besleniyor. İnsanlar tanrılaştırılan piyasaya
kurban ediliyor.

Teröre
karşı savaş, ancak onu besleyen bu kanallar kurutulursa kazanılabilir. Ne lafla
ne de silahla bu işin çözülmediğini görüyoruz. Halk timsah gözyaşları
dökenlerin farkında.

Savaş
uçaklarıyla, tanklarla bomba dolu kamyonların bir farkı yok.

Bu
nedenle başta terörü besleyen, ondan çıkar elde eden iktidarlar olmak üzere,
terör saldırılarına karışan tüm kişi ve kurumları lanetliyoruz.

Saldırılarda
ölen vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve yaralılara da
acil şifalar diliyoruz.

3-7 Aralık 2003
Türk-İş’in 19. Olağan Genel Kurulu Yapıldı

Üst
kuruluşumuz olan Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu- Türk-İş, 19. Olağan
Genel Kurulunu 3-7 Aralık 2003 tarihleri arasında Milli Eğitim Bakanlığı Şura
Salonunda topladı. Sendikamızı temsilendelege olarak eski Genel Başkanımız Ali Ekber Güvenç, o dönem Sendika
Genel Sekreteri olan, Genel Başkanımız Yakup Akkaya, Ankara Şube eski
Başkanımız Ahmet Şimşek, ve Başbakanlık Basımevi’nden üyemiz Nihat Orhan
katıldı. Yapılan seçimlerde, Türk-İş Genel Başkanlığa, Salih Kılıç, Genel
Sekreterliğe, Mustafa Kumlu, Genel Mali Sekreterliğe Ergün Atalay, Genel Eğitim
Sekreterliğine Mustafa Türkel, Genel Teşkilatlandırma Sekreterliğine Çetin
Altun seçildiler. Türk-İş 19’uncu Genel Kurul’u, özelleştirmelerden işgüvencesine,
İş Yasası’ndan grev hakkına kadar bir çok konuda karar aldı. Türk-İş
yönetiminin alınan kararların uygulanmasında kararlı olması ve örgütü harekete
geçirmesi isteği dile getirildi. Genel kurulda, örgütlenme sırasında işten
atılanlara sahip çıkılması gereği ön plana çıkarken, sendikasız ve yeni
örgütlenen yerlerde işten atılan işçilerin yararlanması amacıyla Örgütlenme
Fonu oluşturuldu.

Öncelikli Kararlar

Kıdem
tazminatlarına dokunulmasının kabul edilmemesi; özelleştirmelerin durdurulması
ve özelleştirme nedeniyle atılanların işe yerleştirilmesi; iş güvencesinin tüm
çalışanları kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi; taşeronlaştırma, iş
sözleşmesinin devri, ödünç iş ilişkisi, esnek çalışma, telafi çalışması ve
fazla süreli çalışma düzenlemelerinin ILO normları doğrultusunda yenilenmesi
kararlaştırıldı.

Ayrıca
başta hak grevi olmak üzere grev hakkı üzerindeki tüm yasaklamaların
kaldırılması; Kamu Yönetimi Reform Tasarısı’nın geri çekilmesi; seçim
sisteminin yeniden düzenlenmesi; dokunulmazlığın yasama görevi ile sınırlanması
istendi.

Türk-İş’in
tüm çalışanların tek bir çatı altında örgütlenmesine öncülük etmesi ve
seçimlerde emekten yana politikaları savunan partilerin desteklemesi de alınan
kararlar arasında.

Genel
Kurul’da ayrıca demokratikleşme, örgütlenme, insandan yana ekonomik ve sosyal
politikalar, istihdamın artırılması, kayıt dışıyla mücadele, vergi politikası,
özelleştirme, sosyal devlet anlayışının yerleşmesi, sosyal güvenlik,
yoksullukla mücadele, yönetime katılma ve AB üyeliği ve dış politika başlıkları
altında 68 karar alındı.

6 Mart 2004 Hükümete
Genel Grev Uyarısı Yapıldı

6
Mart 2004 Cumartesi Günü Ankara’da yapılan Kamu Yönetimi Temel Yasa Tasarısının
protesto mitingine katılan 100 bin civarında çalışan Hükümeti uyardı. Mitinge
Ankara Şubemize bağlı üyelerimiz, Genel Merkez ve Şube yöneticilerimiz katıldı.

İşçi
ve memur sendikalarıyla bazı sivil toplum örgütlerince, TBMM’de 49. maddesi
kabul edilen Kamu Yönetimi Temel Yasa Tasarısı’nı protesto amacıyla düzenlenen
miting 6 Mart Cumartesi günü Sıhhiye Meydanı’nda yapıldı. Değişik illerden
Ankara’ya gelen ve sabahın erken saatlerinde Hipodromda toplanan işçi ve
memurlar, çeşitli sloganlarla yasa tasarısını protesto ettiler. Yoğun olarak
TÜRK-İŞ’e bağlı Yol-iş Sendikası ile KESK’e bağlı Eğitim-Sen üyelerinin
oluşturduğu kortejler, Gar istikametinden mitingin yapılacağı Sıhhiye
Meydanı’na doğru yürüyüşe geçtiler. Kortejlerin yerlerini almalarının ardından
konuşmalara geçildi.

Yapılan
konuşmalarda ağırlıklı olarak halkın ekmeğine, aşına geleceğine sahip çıkması
gerektiği üzerinde duruldu ve Kamu Yönetimi Yasa Tasarısının kamusal alanı
talan edeceği vurgulandı. Tasarının yasalaşması halinde kamudaki istihdamın
azalacağı ve kamu kurumlarının satılacağına dikkat çekilerek, asıl amacın kamu
zenginliklerinin sermayeye devredilmesi ve sosyal devletin yok edilmesi
olduğuna dikkat çekildi.

1 Mayıs 2004

Türk-İş’in
İstanbul’a ağırlık verdiği bu 1 Mayıs kutlamalarında, sendikamız İstanbul ve
Ankara mitinglere katılım sağladı. Yurt genelinde on binlerce, İstanbul
Çağlayan mitingine katılan 25 bin,
Ankara Mitingine katılan 15 bini aşkın işçi ve emekçi, savaşa ve sömürüye karşı
her gün mücadele çağrısı yaptılar. Özelleştirme karşıtlığı ve Kamu Yönetimi ve
Personel Rejimi Yasa Tasarılarına ve Haziran ayında İstanbul’da yapılacak Nato
Zirvesi nedeniyle Nato’ya tepkiler ön plandaydı.

“Yaşasın
1 Mayıs”, “1 Mayıs şehitleri ölümsüzdür”, ”, “NATO’ya hayır”, “İşçiler NATO’yu
İstanbul’dan kovacak”, “Katil ABD Ortadoğu’dan defol”, “Kahrolsun IMF bağımsız
demokratik Türkiye”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek”, “Yaşasın halkların
kardeşliği”, “Fabrikalar kalemiz hırsızlara vermeyiz”, “Telekom vatandır, vatan
satılamaz” “Özelleştirmeye hayır”, “Gerçek iş güvencesi”, “Hak grevi
istiyoruz”, “Kölelik yasası iptal edilsin” “Çalışıyoruz, insanca yaşayacak
ücret istiyoruz” “Çocuk katili Bush’a, savaş örgütü NATO’ya, Büyük Ortadoğu
Projesi’ne ve sermayenin küresel saldırılarına karşı direneceğiz” slogan ve
pankartları dikkat çekti. Ankara’da emekçiler Sıhhiye’de buluşurken, İstanbul’da
Konfederasyonların Çağlayan ve Saraçhane’de ayrı alanda kutlama yapması tepki
çekti.

Haziran-Temmuz 2004-
Orman-İş’e Saldırı

1970’lerden
itibaren Orman-İş’te örgütlenen işçiler, Anayasamıza, Türk Ceza Yasasına ve
Sendikalar Yasasına aykırı olarak, ve Orman Bakanlığı’nda çalışan üst düzey
bürokratların baskılarıyla ve geçmişte seçim kaybeden bazı şube yöneticilerinin
hükümet desteğiyle yürüttüğü bozguncu faaliyetler sonucunda Hak-İş’e bağlı
kurulan Tarım Orman-İş’e üye kaydedildiler. Orman-İş, 8 Haziran’da yapılan
Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısının ardından, 2 Haziran 2004’te
doğrudan Orman Genel Müdürü’nün ağzından ve 4 Haziran’da Müsteşardan
Türk-İş’ten ayrılıp Hak-İş’e geçmeleri için baskı yapıldığını ve bunu kabul
etmediklerini kamuoyuna açıkladı. Ardından, tüm Bakanlık teşkilatının yoğun
gayretleriyle, orman yangını döneminde işçilerin notere taşınması, ve araçların
bu amaçla kullanılması pahasına yoğun baskı ve sürgün tehditleriyle orman
işçileri Hak-İş’e bağlı sendikaya geçirildi.

Türk-İş
ve bağlı sendikaların girişimleri sonuç vermedi. Sendikamızın da destek verdiği
eylemler gerçekleştirildi. Başlatılan hukuki mücadele sonuçsuz kaldı.

20 Ekim 2004 – TTK Basımevinin, 100 işçisinin
işlerine son verilerek kapatılması kararının ilanı üzerine Basın-İş Sendikası
15 Ekim 2004 tarihinde kitlesel bir basın açıklaması yaparak kararı protesto
etti.

Basın-İş,
100 Basımevi işçisi ve aileleri ile birlikte bu karara karşı direnmekte,
işyerlerine ve Atatürk’ün mirasına sahip çıkmakta kararlı olduklarını ilan etti.

İşçiler,
Basın açıklamasının yapılacağı Türk Tarih Kurumu Başkanlığı önüne “Kamu İhale
Kanunu Adalet Değildir”, “TTK Basımevi Kapatılamaz, İşçiler Atılamaz”, “Direne
Direne Kazanacağız”, Bu Kurum Bize Atatürk’ten Miras”, “IMF Dediler Hakkımızı
Yediler” gibi sloganlarla toplu halde geldiler.

Açıklamaya,
Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri Mustafa Türkel, Liman-İş Başkanı Raif Kılıç, CHP
Başkan Yardımcısı ve Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi, CHP Kocaeli
Milletvekili İzzet Çetin, Sendikalardan, demokratik kitle örgütlerinden çok
sayıda temsilci ve Basın-İş üye ve yöneticileri katıldı.

27 Ekim 2004 SSK
Hastaneleri Protestosu

Emek
Platformu kararları doğrultusunda SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri
protesto edildi. Perpa önünde toplanılarak SSK Okmeydanı hastanesine yürüyüş
yapıldı Hastane önünde yapılan basın açıklaması ile eylem sona erdi. Eyleme
İstanbul Şube yöneticilerimiz ve işyeri sendika temsilcilerimiz katıldı.

2 Kasım 2004 SSK
Hastanelerinin Devrine Karşı Ülke Çapında Eylemler

Emek
Platformu Başkanlar Kurulunun kararı doğrultusunda yürütülen Eylem Planının
ikinci adımı kitlesel basın açıklaması ile gerçekleştirildi. 2 Kasım 2004
tarihinde tüm illerde gerçekleştirilen eylemle Hükümet bir kez daha uyarıldı.
Ankara’da Sağlık Bakanlığı önünde yapılan eylemde Emek Platformu temsilcileri
birer konuşma yaptılar. Eylemlerde genel grev çağrısı yapıldı.

Ülke
çapında gerçekleştirilen basın açıklaması eyleminde IMF ve Dünya Bankası
eleştirilerek, çıkarılmak istenen yasa ve yönetmeliklerle sosyal devletin
tasfiyesinin amaçlandığı vurgulandı.

Bildiride,
SSK’nın Sağlık Bakanlığına devri ile 36 milyon insanın sağlık hizmetlerinde
iyileştirme olmayacağı belirtilerek şöyle denildi:

“Kamu
Yönetimi Temel İlkeleri Kanunu tasarısında da ifade edildiği gibi Sağlık
Bakanlığı’na bağlı tüm sağlık tesisleri özelleştirilmek istenmektedir. Bu
Kanunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu uygulamanın dışında bırakılmıştır.
Bu devir yasası ile birlikte SSK sağlık kuruluşlarının da yerel yönetimlere devredilmesi
imkan dahiline girmiştir. Kısacası hükümet yetkililerinin ifade ettiği gibi
sağlık tek elde toplanmayacak çok sayıdaki ele dağıtılacaktır.”

“Sağlığın
ticarileştirilmek istendiği vurgulanan bildiri de, “sigortalı bir işçi
sağlık hakkına; maaşının %5’i oranında bir kesintiyle ulaşırken, genel sağlık
sigortası ile maaşından % 6 oranında bir kesinti ile ancak “Temel Sağlık
Paketine” ulaşabilecektir. Temel Sağlık Paketinde yer almayan sağlık
hizmetleri için tekrar cepten ödeme yapmak zorunda kalacaktır. Kısacası daha
çok ödeyerek, daha az sağlık hizmeti alabilecektir. Hükümetin önerdiği genel
sağlık sigortası değil asgari sağlık sigortasıdır. Kabul edilemez.

“Hükümet
kamuoyunu “SSK’nın açığını kapatacağız” söylemiyle aldatmaktadır,
OECD ülkeleri arasında sosyal güvenlik sistemine devlet katkısı olmayan tek
ülke Türkiye’dir.

“Sayın
Başbakan, kamuoyuna yaptığı konu ile ilgili açıklamalarda Sosyal Sigortalar
Kurumuna genel bütçeden yılda 22 katrilyon lira aktaracağını ifade etmektedir.
Oysa ki aktarıldığı ifade edilen 22 katrilyon 2005 yılı bütçe taslağında üç
sosyal güvenlik kuruluşu için ayrılmış paydır. Sosyal Sigortalar Kurumunun 2004
yılı açığı 5 katrilyon olarak hedeflenmiştir. Kurumun prim alacaklarının
tahsili halinde açık vermesi söz konusu olmayacaktır. Bugün için işverenlerin
SSK’ya borcunun 5 katril¬yon olduğu unutulmamalıdır. Kayıt dışı istihdamın
kayıt altına alınması halinde de SSK’ya yılda ek olarak 8 katrilyon kaynak
sağlanacağı hesaplanmaktadır. Görüldüğü gibi hükümet kamuoyunu yanıltmaktadır.
SSK genel bütçe dışında işçilerin primleri alınteri ile oluşturdukları bir
kurumdur. Hükümet işçilerin birikimlerine el koymak istemektedir.

“Hükümet
Sağlık Bakanlığına ve SSK’ya ait tüm sağlık kuruluşlarının özelleştirilmesi
yetkisini almak istemektedir. Böylece halkın vergileri ile kurulan Sağlık
Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşları ve işçilerin primleri ile kurulan SSK
sağlık kuruluşlarının yerel ve uluslararası sermaye gruplarına devredilmesinin
önü açılmıştır.

“SSK,
Sağlık Bakanlığı’na ait hastane sayısının beşle birinden az hastane sayısı ile
36 milyon insana hizmet vermektedir. SSK ülkemizde kendi sağlık hizmetini
kendisi veren tek sosyal güvenlik kuruluşudur. Bugün Emekli Sandığının kişi
başı yıllık sağlık harcaması 317 dolar, Bağ-Kur’un 224 dolar iken, SSK’nın kişi
başı yıllık sağlık harcaması sadece 134 dolardır. Bu rakamlarla SSK sağlık
kurumlarının Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerden daha verimli çalıştığı
açıkça görülmektedir.

“Bu
kanun tasarısı aynı zamanda bu sağlık kuruluşlarında çalışan 55 bin sağlık
çalışanının da önce Sağlık Bakanlığı’na ardından yerel yönetimlere
devredilmesini doğuracaktır. Bilindiği gibi Kamu Personeli Rejimi Yasa
Tasarısı’nda tüm sağlık personeli “sözleşmeli personel” statüsüne alınmak
istenmektedir. Bu ise iş güvencemizin elimizden alınması anlamını taşımaktadır.

“Kısacası
sağlığı halka satmak isteyen hükümet için SSK’nın devri kritik öneme sahiptir.

“Bizler
sağlık ve sosyal güvenlik hak¬kımıza sahip çıkıyoruz.

“Bizler
SSK sağlık kurumlarına sahip çı¬kıyoruz. Bizler alın terimize sahip çıkıyoruz.

“Hükümete
bura¬dan tekrar sesleniyoruz; SSK işçilerindir

“SSK’yı
yok etmeye çalışmak bu halkın sağlık hakkını gasp etmektir.

“Ve
öneriyoruz;

“SSK’nın
mali ve idari özerkliğini derhal sağlayın. SSK’nm personel ihtiyacını derhal
giderin. SSK sağlık kurumlarının eksiklerini derhal karşılayın.

“SSK’yı
satma yasasını derhal geri çekin.

“Kayıt
dışı çalışma engellenmelidir.

“Sigortalı
ve sendikalı çalışma teşvik edilmelidir.”

2 Kasım 2004 SSK
Hastanelerinin Sağlık Bakanlığına Devrine Karşı Eylemler

Gün
içinde yapılan eylem ve uyarılara rağmen SSK Hastanelerinin Sağlık Bakanlığına
devrine ilişkin kanun tasarısının TBMM’ne sevk edilmesi üzerine Başbakanla
yapılan görüşmeden bir sonuç alınamaması nedeniyle Emek Platformu Başkanlar
Kurulu 2 Kasım 2004 tarihinde Türk-İş Genel Merkezinde yeniden toplanarak acil
eylem kararlarının belirli bir program dahilinde uygulanmasına karar verdi.
Emek Platformu Başkanlar Kurulu tarafından acil eylem planı belirlendi. Buna
göre;

1) 9 Kasını 2004 Salı günü Emek Platformunu
oluşturan örgütlerin yöneticilerinin Ankara’ya gelmesine ve Güvenpark’ta Eylem
Koordinasyon Merkezinin kurulmasına,

2)
11 Kasım 2004 Perşembe günü tüm
Türkiye’de SSK Hastanelerinin bulunduğu tüm illerde hastanelere sahip çıkma
ziyareti yapılmasına,

3)
18 Kasım 2004 Perşembe günü Emek Platformu bileşenlerinin başkan ve
yöneticilerinin, Başbakanlığa siyah çelenk bırakarak Türkiye Büyük Millet
Meclisine yürüyüşüne, TBMM Grup Başkan Vekillerinin ziyaret edilerek basın
açıklaması yapılmasına,

4)
20 Kasım 2004 Cumartesi günü, Emek Platformu bileşenlerinin katılımı ile
Ankara’da büyük bir miting düzenlenmesine,

Yapılacak
olan bu eylemler surecinde söz konusu Kanun Tasarılarının TBMM Komisyonlarında
görüşülmeye başlaması halinde Türkiye genelinde bir saat süreyle iş bırakma
eylemi yapılmasına, görüşmelere devam edilmesi halinde ise ülke genelinde
üretimden gelen gücün kullanılmasına ve tasarılar geri çekilene kadar
eylemlerin devam ettirilmesine karar verilmiştir. Bu eylemlerin planlanması ve
uygulanması için Emek Platformu bileşenlerinin kendi Başkanlar Kurullarının
olağanüstü toplanmasına ve ardından da Emek Platformu Başkanlar Kurulunun
toplanmasına karar verilmiştir.”

9 Kasım 2004

Emek
Platformu Kararları doğrultusunda tüm yurtta kitlesel basın açıklamaları
yapıldı.

11 Kasım 2004

Emek
Platformu kararları doğrultusunda SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri
ile ilgili yasa tasarısını protesto etmek amacıyla SSK Vakıf Gureba hastanesi
önünde kitlesel katılımlı basın açıklaması yapıldı. Eyleme şube yönetimiz ve
üyelerimizden katılım sağlandı.

20 Kasım 2004
“Sosyal devlet ve sosyal adalet istiyoruz” Ankara Mitingi

SSK
sağlık tesislerinin Sağlık Bakanlığına devrine karşı Emek Platformu’nun Acil
Eylem Planı çerçevesinde düzenlediği “Sosyal Devlet ve Sosyal Adalet
İstiyoruz” mitingi büyük

bir
coşku ve katılıma sahne oldu. Ankara’ya akan 100 bini aşkın işçi ve emekçi,
kadın, erkek, emekli, işsiz, ssk saldırı yasalarına karşı mücadele mesajı
verdi. Adeta alanlara sığmayan işçi ve emekçiler, “istenirse, hükümete geri
adım attırılacağını” da gösterdi.

SSK
hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün
kapatılmasına karşı Ankara’da Sıhhiye Meydanında yapılan “Sosyal Devlet, Sosyal
Adalet” mitingine katılan işçi ve emekçiler, sabah saatlerinde Hipodrom ve Gar
önünde buluştu. Ankara Şubemize bağlı işyerlerinden üyelerimiz, yönetici ve
temsilcilerimiz Basın-İş flaması ardında ve “TTK Basımevi Yeniden Açılsın”
pankartıyla katıldı.

6 Ocak 2005

SSK
Sağlık Tesisleri, bu gün kabul edilen bir yasayla Sağlık Bakanlığına
devredildi. Devir 19 Ocak’ta gerçekleştirildi. Emek Platformu 7 Ocak’ta yaptığı
toplantı sonrasında yaptığı açıklamayla yasaya tepkisini ortaya koydu.

Seka Eylemleri – Ocak
2005

Selüloz-İş
Sendikası’nın İzmit SEKA fabrikasının kapatılarak, arazisi ile birlikte
Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmesine ve burada çalışan 734 işçinin 27 Ocak
2005 tarihinden itibaren işsiz kalacak olmasına karşı emekçiler Seka işçisiyle
bütünleşti. Sendikamız başından itibaren SEKA işçisine destek verdi.

Seka
işçisi, 2004’ün son günlerinde kampanya kapsamında, basın açıklaması eşliğinde
İzmit Postanesi’nden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan ve bazı bakanlar ile milletvekillerine bir yüzünde, altında Atatürk’ün
imzası bulunan SEKA’nın açılış kararnamesi ve diğer yüzünde Erdoğan’ın imzası bulunan kapanış kararı
bulunan yılbaşı kartları gönderdi.

30
Aralık’ta bir imza kampanyası başlatılarak, 20 binin üzerinde imza toplandı.
Selüloz-İş Sendikası Genel Merkezi’nin çağrısı ile bir araya gelen Kocaeli
Sendikalar Birliği, KESK, DİSK, Kamu-Sen ve Türk-İş’e bağlı sendikaların şube
başkanlarından tertip komitesi oluşturulması ve 8 Ocak’ta yapılcak mitinge en
geniş katılımı sağlama kararı aldılar.

 

 

8 Ocak 2005 SEKA
İşçileriyle Alanlardaydık

Son
bir aydır fabrikalarının kapatılmasına karşı sürekli eylem yapan SEKA işçileri,
Türk-İş ve diğer işçi ve memur konfederasyonlarına bağlı sendika üye ve
yöneticilerinin ve sendikamız üye, temsilci ve yöneticilerinin de aralarında
bulunduğu onbine yakın emekçinin katılımıyla miting düzenlediler. Miting için
fabrika içinde bir araya gelen işçiler, eşlerini, çocuklarını ve komşularını da
getirdiler.

“SEKA
kapatılmaz” bandanaları, önlük, döviz ve pankartlar taşıyan işçilere, fabrika
dışında, emekçiler, “SEKA halkındır kapatılmaz”, “SEKA işçisi yalnız değildir”,
“SEKA’ya uzanan eller kırılır”, “Ferman IMF’ninse fabrikalar bizim”
sloganlarıyla destek verdi.

Sendikamız
ayrıca SEKA’nın kapatılma kararının yürürlüğe girdiği, 27 Ocak’ta bir açıklama
yaparak SEKA işçisinin yanında yer aldığını duyurdu. Açıklamada şöyle denildi:

Bugün
27 Ocak. SEKA İzmit İşletmesinin kapatılması ve 734 işçinin işten çıkarılması
kararı bugün yürürlüğe girecek.

Buna
karşılık, 19 Ocak’tan beri aileleriyle birlikte, ekmek kapılarının
kapatılmasına karşı fabrikalarında direnen SEKA işçileri hem kendi
geleceklerine sahip çıkmakta hem de emeğin yok sayıldığı, hak ve
özgürlüklerimize saldırıların yoğunlaştığı bir ortamda, azim ve direncin
göstergesi olarak önemli mücadele deneyimleri ortaya koymaktadır.

Kapatmak,
satmak, işsiz orduları yaratmak, yoksullaştırmak ve sömürmek iktidarların ve sermayenin değerleriyse,
insani olmayan bu değerlere karşı dayanışmak, ortak savaş vermek ve direnmek de
biz emekçilerin yüzyıllardır yaşattığı değerlerdir.

Bugün,
iktidara egemen olan ve sosyal güvenlik, eğitim ve sağlık dahil tüm kamu
hizmetlerinin, kamu mülkiyetinde olan ve bizden toplanan vergilerle kurulan
karlı devlet kuruluşlarının sınırsız sömürü alanı olarak hizmetlerine
verilmesini isteyen sermayedarlara karşı SEKA’da direnen emekçi kardeşlerimizi
destekliyor, mücadelelerini sahipleniyoruz.

Arkadaşlarımızın
bu mücadeleden zaferle çıkması ve kapatma kararının geri çekilmesi için
Basın-İş camiası olarak elimizden geleni yapacağız.

16 Şubat 2005 İktidarı
Uyarı eylemleri

Emek
Platformunun 13 Ocak 2005 tarihli toplantısında aldığı karar uyarınca,
sendikamızın da katılım sağladığı İstanbul, Samsun, Çorlu, İzmir, Adana ve
Diyarbakır toplantılarının ardından, 16 Şubat’ta 81 ilde yapılmasını karar
aldığı İktidarı Uyarı eylemlerine yaptığı bir açıklamayla etkin katılım
çağrısında bulundu:

Hükümet
icraatlarıyla işçinin emekçinin, yoksul halkın geleceğiyle oynamaya devam
ediyor. SSK Sağlık tesisleri ve İzmit Seka, Köy Hizmetleri dahil
özelleştirilen, satılan, kapatılan, devredilen tüm kamu işyerleri örneklerinde
olduğu gibi halktan alıp sermayeye peşkeş çekmeye devam ediyor. Yoksulluk,
yolsuzluk, işsizlik, kayıtdışı çalıştırma, temel gıdayı dahi karşılamayan,
kölelik ücreti seviyesindeki asgari ücretle çalıştırma aldı başını gidiyor.
Dolaylı vergilerle çalışanın vergi yükü artırılıyor.

IMF
ve Dünya Bankası reformları AKP ile tek tek hayata geçiriliyor. Genel Sağlık,
SSK Tesislerinin Devri, Temel Sağlık Yasası, Emeklilik Yasası, Aile Hekimliği
gibi ayaklardan oluşan Sosyal Güvenlik reformuyla sosyal güvenlik sistemin
bütünüyle özelleştirilmesi, SSK hastanelerine önce el konulması ardından özele
devredilmesi, sağlığın paralı hale getirilmesi ve koruyucu sağlık ve tedavi
hizmetlerinin paralı hale getirilmesi amaçlanmaktadır.

Kamu
Yönetimi Temel Kanunu ile kamusal hizmetlerden devletin çekilmesi ve bu
hizmetlerin sermayenin kar alanına açılması, açıkçası vatandaşın müşteri,
devletin şirket, ülkenin Pazar haline getirilmesi; Kamu Personel Yasası ile de
memurların işgüvencesiz, performansa dayalı ve esnek çalışma koşullarıyla
çalıştırılması amaçlanmaktadır. Kıdem tazminatının fona devredilmesi gündeme
getiriliyor.

Bu
yasalar yürürlüğe girdiğinde, sadece bazı hastalıklar sigorta kapsamına
alınacaktır. Kanser, şeker, kalp hastalıkları ve bazı ameliyatlar için ödeme
yapılmayacaktır. Yani, parası olmayana yaşama hakkı tanınmayacaktır. Ayrıca,
bugün sadece ilaç alırken ödenen %20’lik katkı payı, artık muayene olurken,
tetkik ve analizlerde de ödenecektir. Üstelik bu pay ileride daha da
artırılacaktır.

Ayrıca
bugün tüm sağlık hizmetleri için alınan yüzde 11 prim yükü, yeni yasalarda
sadece bazı hizmetler kapsanmasına rağmen yüzde 12,5’a çıkarılacaktır. Buna
ilaveten kurulacak Emeklilik Sigortaları Kurumuna da ek yüzde 3 prim
ödenecektir.

Hükümet
her ne kadar “ödeme gücü olmayan tüm yoksul kesimler” adına primlerini devlet
ödeyecek dese de, taslağa göre bir kişinin bu derece yoksul sayılabilmesi için
Asgari ücretin üçte birinden az gelir alması şartı aranacaktır ( Bugünkü
seviyesiyle ayda 116.00 YTL). Hem kız hem de erkek çocuklar için genel sağlık sigortasından
yararlanma eğitim koşuluna bağlı olarak, 25 yaşla sınırlandırılacaktır.

Genel
Sağlık Sigortasına primlerini zamanında yatırmayanlar, ödenmemiş primlerini
ödeyene kadar sağlık sigortasından yararlanamayacak. Ancak acil durumlarda
yararlanacak, harcamalar Kurum tarafından karşılanacak ve faiziyle birlikte
daha sonra sigortalıdan tahsil edilecek.

AKP
Hükümeti geleceğimizle ve sağlığımızla oynuyor. Tüm bu yıkım politikalarına
karşı, başta sağlık olmak üzere herkese adil, eşit, ulaşılabilir, ücretsiz
gereksinimi kadar kamu hizmeti talebiyle yarın 16 Şubat 2005 tarihinde 81 ilde
bu ülkenin emekçi kitleleri işçisi, memuru, emeklisi, sağlık çalışanı, ve diğer
çalışan kesimleriyle alanlara çıkıyoruz.

“İnsanca
Yaşanacak Bir Türkiye İçin” söyleyecek sözü olan, hükümete uyarısı olan tüm
arkadaşlarımızı yarın (16 Şubat 2005) yapılacak “İktidarı Uyarı Eylemi”ne
destek vermeye çağırıyoruz.

Sendikamız yapılan eylemlere, Ankara, İzmir ve
İstanbul’da katılım sağladı. Ülke genelinde gerçekleştirilen eylemlere katılan
emekçiler, hükümetin emek karşıtı politikalarına karşı mücadele çağrısı yaptı.
Ankara’da SSK İşhanı önünde yapılan eyleme 2 bine yakın kişi katılırken, polis
emekçilerin çevresini panzerlerle çevirdi. Sendikalaşmak için mücadele veren
BUGSAŞ işçilerinin de katıldığı eylemde “Mumlar söndü, ampül patladı”, “İktidar
kamudan elini çek” sloganları attı. Hükümeti IMF ve DB programlarından
vazgeçmeye çağıran EP Dönem Sözcüsü ve TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, “Kıblenizi
IMF’ye, DB’ye, dolara, Euro’ya çevirmeyin. Yüzünüzü emekçiye, yoksula, sistem
mağdurlarına çevirin” diye konuştu. Soğancı SEKA’nın kapatılması kararından da
vazgeçilmesini istedi.

EP
İstanbul Bileşenleri ise Unkapanı’nda bulunan TEKEL binası önünde toplanarak
Saraçhane Parkı’na yürüdu. Yaklaşık 2 bin kişinin katıldığı eylemde “İşçi memur
el ele genel greve”, “Hükümet yasalarını al başına çal”, “Özelleştirmeye
hayır”, “Her yer SEKA her yer direniş” sloganları atıldı.

4 Mart 2005 SEKA İşçisi İçin, İşyerini Terk
Etme!

SEKA
işçisine destek için, Türk-İş’in çağrısıyla gerçekleşen işyerini terk etmeme
eylemi, sendikamız üyelerinin de aktif ve yoğun katılımıyla gerçekleşti.
Eylemlere katılan işçiler, Hükümet’e tepki göstererek, dayanışmanın büyütülmesi
çağrısı yaptılar. Ankara’da Türk-İş’e bağlı sendikalara üye işçilerin
Başbakanlık Basımevi, TİGEM ve TCDD Lokomotif Bakım Atölyesi’nde yaptıkları
işyerini terk etmeme eyleminde, işçiler hükümeti istifaya çağırdı. Özellikle
sendikamızın örgütlü olduğu işyerlerinde, işyeri yöneticileri tarafından
baskılarla ve tehditlerle karşılaşan işçiler, mesai bitiminin ardından davul
zurna eşliğinde Başbakanlık Basımevi’nin bahçesinde toplandı. Burada konuşan
Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç “Siz SEKA işçisine oldugu kadar kendi
özlük haklariniz için de direniyorsunuz. Mesai bitiminin ardindan, istirahat
saatinde bu eylemi gerçekleştiren tüm işçiler, haklarina ulaşacaktir.
Patronlarınız ne karar alırsa alsın, yılmamız mümkün değil. 43 gündür İzmit’te
direnen SEKA işçilerinin kararliligi, Tarim-Iş’e üye işçilerin kararliligi ile
birleştiginde, hükümet geri adim atmak zorunda kalacaktir” dedi.

Türk-İş
Yönetim Kurulu, yaptığı yazılı açıklamada eylemlere katılımın yüksek olduğunu
bildirdi. Açıklamada, eylemi gerçekleştiren işçilere, sendikaların genel merkez
ve şube yöneticilerine, eyleme destek veren halka, Türk-İş Genel Merkezi’ni
ziyaret ederek dayanışma gösteren tüm siyasi parti ve kitle örgütlerine ve bunu
kamuoyuna yansıtan basına teşekkür edildi.

11 Mart 2005 – SEKA
Direnişi Sona Erdi

SEKA
İzmit İşletmesinin kapatılması kararı üzerine başlatılan ve 51 gün süren SEKA
işçisinin direnişi, SEKA’nın Kocaeli Belediyesine devredilmesine ilişkin
yapılan teklif üzerine 10 Mart günü yapılan oylama sonucunda başarıyla
bitirildi.

Direniş
süresince işçi sınıfının yoğun dayanışma faaliyetleri ve TÜRK-İŞ tarafından
diğer Konfederasyon ve sendikaların desteğiyle 4 Mart Cuma günü başarıyla
gerçekleştirilen ve Sendikamız üyelerinin de aktif katılım sağladığı “HER YER
SEKA – İşyerlerini Terketmeme Eylemleri” ni de dikkate aldığımızda 2005 SEKA
direnişi gelecekte karşılaşacağımız benzer sorunlar nedeniyle oldukça
önemliydi.

Bu
nedenle, Genel Başkanımız Yakup Akkaya, SEKA direnişine ilişkin olarak
işyerlerine bir bildiri yayınladı. Bildiri de şöyle denildi:

SEKA
İŞÇİSİNİN MÜCADELESİ, GELECEĞİMİZE IŞIK TUTACAKTIR…

19
Ocak 2005’ten beri 51 gündür kararlılıkla sürdürülen SEKA direnişinin
kırılamayacağı, Konfederasyonumuz Türk-İş, Disk, Hak-İş, KESK ve bağlı
sendikaların dayanışmasıyla ve Türk-İş’in aldığı karar uyarınca işçilerin 4
Mart Cuma günü “HER YER SEKA” sloganlarıyla kendilerini fabrikalara
kapatmasıyla ilan edilmiş ve bu dayanışma beraberinde SEKA işçimize başarıyı
getirmiştir.

734
SEKA işçisi, şanlı direnişini SEKA İzmit işletmesinin arazisi, tesisleri,
makinaları, işletme hakkı ve çalışanlarıyla birlikte Kocaeli Büyükşehir
Belediyesi’ne devredilmesi teklifini yapılan oylama sonucunda kabul ederek 10
Mart 2005 günü bitirdi.

SEKA’da
iş ve ekmeklerini korumak, Cumhuriyetimizle özdeş fabrikalarının kapatılmasını
önlemek amacıyla kendilerini işyerlerine kapatan ve bu direnişi 51 gün taviz
vermeden sürdürerek örnek olan, özelleştirme karşıtı, IMF, Dünya Bankası
karşıtı hak ve özgürlüklerimize el uzatan hükümet karşıtı mücadelede tüm işçi sınıfına önder olan SEKA işçimizi
kutluyoruz.

4
Mart Cuma günü işyerlerini terketmeyerek “HER YER SEKA” çığlığıyla SEKA
işçisine destek olan başta sendikamız üyeleri olmak üzere tüm işçi
kardeşlerimize teşekkür ediyoruz.

Bu
birleşik hareket, bu dayanışma, Başbakanın haftalardır sürdürdüğü kamuoyunu
yanıltma, işçiye rest çekme, sermaye adına, rantiye adına yürüttükleri
politikalara kılıf yaratma çabalarına güçlü bir cevaptır.

Bu
dayanışma gelecekte Türkiye işçi sınıfının, özelleştirmelere, işyeri
kapatmalarına, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik alanında sürdürülen
piyasalaştırma çalışmalarına, çalışma hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasına ve
sömürüye karşı yürüteceği “İŞ, EKMEK,
BARIŞ ve ÖZGÜRLÜK” mücadelesine örnek teşkil edecektir.

Bu
dayanışma, doğrudan bizim iş yerlerimizde girişilecek benzer uygulamalara karşı
üyelerimize azim ve kararlılık, heyecan ve umut verecektir.

SEKA
İŞÇİSİNİ BAŞARISINDAN DOLAYI DOSTLUKLA VE COŞKUYLA KUCAKLIYORUZ!

1 Mayıs 2005

2004’teki
ayrılıktan sonra 1 Mayıs 2005’te, ağırlıklı İstanbul Merkez olmak üzere tüm
yurtta kutlandı. Sendikamız üye yönetici ve temsilcileriyle, İstanbul, Ankara,
İzmir, Gebze ve Düzce’de yapılan mitinglere katılım sağladı. İstanbul’da işçi,
kamu emekçisi, genç, kadın, emekli 100 bine yakın kişi Kadıköy’de 1 Mayıs’ı
kutladı. Savaşa, sömürüye ve şovenizme karşı çıkan emekçiler, “birlik ve
mücadele” dedi. Kadıköy’deki miting öncesi, Sendika ve Konfederasyonların
Başkan ve yöneticileri Kazancı Yokuşuna giderek 1 Mayıs 1977’de katledilen 37
emekçi kardeşimizi andı. İstanbul, 1996’dan beri ilk defa 1 Mayıs’ı bu kadar
kitlesel kutladı. Ankara Mitingi Tandoğan’da 15 bin işçi, emekçi ve öğrencinin
katılımıyla kutlandı.

Mitinglerde,
“En büyük güç örgütlü güçtür”, “Özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya hayır”,
“Yaşasın işçilerin birliği”, “Yolsuzluğa ve yoksulluğa hayır”, “Emeğimiz,
ülkemiz, onurumuz için yürüyoruz”, “Özelleştirmeye ve AB dayatmalarına hayır”,
“Ükemi seviyorum”, “Fabrikamı seviyorum”; “İşimi seviyorum” “Demokrasi, barış
kardeşlik ve özgürlük için mücadeleyi yükseltelim” “Eğitim satılamaz, okullar
kapatılamaz”, “Eğitim Sen kapatılamaz”, “Telekom halkındır sattırmayız”,
“Yoksulluğa, işsizliğe savaşa ve ırkçılığa karşı yaşasın mücadelemiz”, slogan
ve dövizleri dikkat çekti.

22 Temmuz 2005 – Mersin
Liman İşçisine Destek

Mersin
Limanının özelleştirilmesinin gündeme girmesi üzerine, Liman-İş ve liman
işçilerinin başlattığı mücadeleyi sendikamızın desteklediği, Genel Başkanımız
Yakup Akkaya tarafından yapılan bir açıklamayla duy

MERSİN LİMAN İŞÇİSİNİN HAKLI VE GURURLU
DİRENİŞİNİ DESTEKLİYORUZ!

İşini,
ekmeğini, geleceğini tehdit eden, ülke güvenliğini tehlikeye düşüren
özelleştirme girişimine karşı direnişe geçen ve mücadelelerini yoğunlaştıran
Mersin Liman İşçilerimizi ve Sendikaları Liman-İş’i yürekten destekliyoruz.

Türkiye
işçi sınıfı, liman işçileriyle birlikte bugün ülkenin dört bir yanında, , THY,
Türk Telekom, Erdemir, Tüpraş, Petkim gibi karlı ve stratejik kuruluşlarımızı,
bir bütün olarak ülke sanayisini, tarımı, sosyal güvenlik sistemini, eğitim ve
sağlık sistemimizi hak ve özgürlük tanımayan çokuluslu tekellerin ve yerli
sermayedarların kontrolsüz kar alanına terkeden özelleştirme ve tasfiye
programlarına karşı ayaktadır.

Bizler
de dayanışma için ayaktayız. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı eliyle yürütülen
talan operasyonu karşısında liman işçilerimizin başarılı olması için
basın-yayın işçileri olarak elimizden gelen tüm desteği vermekte kararlıyız.

26 Eylül 2005 – İşyeri
Bildiri Okuma Eylemleri

Türk-İş
Başkanlar Kurulu’nun 14 Eylül tarihli toplantısında aldığı karar uyarınca,
özelleştirme politikalarına karşı sendikamız işyerleri de dahil Türk-İş’e bağlı
sendikaların örgütlü olduğu tüm işyerlerinde bildiri okundu.

2 Kasım 2005 Ankara
Sendika Şubeleri Platformu’ndan Asgari Ücret İçin Kampanya

Ankara
Sendika Şubeleri Platformu’nun, Sendikamız Ankara Şube Yöneticilerinin de
katıldığı ve 150’yi aşkın işçi ve emekçinin katılımıyla düzenlenen
Genişletilmiş Temsilciler Kurulu Toplantısı’nda getirilen öneriler, Platform
Yürütme Kurulu tarafından mücadele kararlarına dönüştürüldü.

Platform
Yürütme Kurulu tarafından dün yapılan yazılı açıklamada, toplantıya katılan
işçi ve emekçilerin, saldırılara karşı mücadeleyi yükseltmek için önerilerde
bulunmanın yanı sıra görev aldıkları kaydedildi. Toplantının, “bir plan
dahilinde mücadeleyi sürdürme kararlılığı” ile sonuçlandığının vurgulandığı
açıklamada, “Önümüzdeki dönem, özelleştirme, Genel Sağlık Sigortası ve Sosyal
Güvenlik Yasa Tasarısı, Kamu Personel Rejimi Yasa Tasarısı’na, kıdem
tazminatının kaldırılmasına, asgari ücretin bölgelere göre farklılaştırılmasına
karşı bir mücadele süreci olarak ele alınacak. Platforma katılan tüm sendika
şubeleri kasım ve aralıkta üyelerine yönelik aydınlatma ve örgütlenme
faaliyetleri planlayacak. İşyeri toplantıları gerçekleştirilecek ve bildiriler
dağıtılacak” denildi.

6 Şubat 2006 Emek Platformu SSGSS Yasa
Tasarısı İle İlgili Taleplerini Hükümete İletti

Emek
Platformu (EP) Başkanlar Kurulu, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
ile Sosyal Güvenlik Kurumu tasarılarına ilişkin bir çalışma yaparak, ortak
görüş oluşturdu ve bu görüşleri, eleştiri ve taleplerini hükümete iletti.

19 Şubat 2006 – “Herkese
Sağlık ve Güvenli Gelecek Hakkı” Mitingi

Emek
Platformunun çağrısıyla tüm yurtta sendikamızın da katılım sağladığı kitlesel
basın açıklamalarıyla, işçi ve emekçiler Meclis’te görüşülmeyi bekleyen Sosyal
Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası yasa tasarılarını protesto ettiler. Birlikte
mücadele ederek tasarıların yasalaştırılmasını engelleyeceklerini bildiren
emekçiler, AKP Hükümeti’ni taleplerine kulak vermeye çağırdılar.

İstanbul’da
ise “Ulaşılabilir sağlık hizmeti için nüfus cüzdanının yeterli olması”
talebiyle Bakırköy Özgürlük Meydanı ve Kartal Meydanı’nda basın açıklaması
gerçekleştirirek imza standı açtı.

Açıklama
sırasında sık sık, “GSS’ye karşı genel grev genel direniş”, “Hükümet yasanı al
başına çal”, “AKP sağlığa zararlıdır” sloganı atıldı.

18 Mart 2006 – Irak’ı
İşgal Protestosu

Amerika’nın
Irak işgali, yıldönümünde yine tüm yurtta protesto edildi. Ankara’da yaklaşık
25 kitle örgütünün çağrısıyla Irak işgalinin 3. yıl dönümünde “Savaş Karşıtı”
bir eylem yapıldı. 13.00’de Kurtuluş Parkında bir araya gelen yaklaşık 2000
kişinin Ziya Gökalp Caddesinden yürüyüşe geçmesiyle başladı. “Emperyalistler
Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak” ana pankartı arkasında kendi pankartları,
flamaları ve dövizleriyle yer alan eylemciler oluşturdukları kortej-lerle Ziya
Gökalp Caddesi boyunca yürüdü. Yürüyüş sırasında sık sık “Savaşa Hayır,
Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi” sloganları atıldı. Yürüyüş kolunun Kızılay’da
bulunan SSK İşhanı önüne gelmesinin ardından bir basın açıklaması yapıldı.

18 Nisan 2006 Sağlığın
ve Sosyal Güvenliğin Özelleştirilmesine Protesto

Sağlık
ve emeklilik hakkının gaspını getiren Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’na
karşı çıkan işçi ve emekçiler Meclis’i abluka altına aldı. Şubemizden
üyelerimizin de yer aldığı eylemde emekçiler, SSK Genel Müdürlüğü önünde
toplanıp zincir oluşturarak Meclis’e yürüdü. Ancak, 5487 sayılı yasa 19
Nisan’da kabul edildi.(Ayrıntılı bilgi Çalışma Hayatı Bölümünde)

Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer’in önce veto ettiği ardından da Anayasa Mahkemesine taşıdığı
Yasa’nın veto edilmesi vesilesiyle, Genel Başkanımız Yakup Akkaya bir açıklama
yaparak, Cumhurbaşkanının veto gerekçelerini üyelerimizle paylaştı:

Anayasamızın
Sosyal Hukuk Devleti ilkesini ayaklar altına alan ve sendika ve demokratik
kitle örgütlerinin tüm karşı çıkmalarına rağmen 19 Nisan’da mecliste kabul
edilen “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu” nun 15 maddesi
Cumhurbaşkanı tarafından veto edildi.

Sayın
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, veto gerekçesinde, devletin hak ve ödevleri,
sosyal hukuk devleti ilkesinin gerekleri, çalışma hayatına bugün egemen olan
olumsuzluklar, sosyal güvenliğin çalışanlar ve devlet açısından anlamı üzerine
ayrıntılı ve çok yerinde tespitler yapıyor.

Bu
veto, başından beri bu yasaya neden karşı çıktığımızın da anayasal çerçeveden
bir gerekçesi niteliğinde. Bir kez daha belirtmeliyiz ki bu yasa, halkın yok
sayılması, çalışanların piyasa koşullarına terk edilmesi, eşitsizlik,
adaletsizlik ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini Sosyal Hukuk Devleti”nden,
“Sermaye Devleti”ne devşirme girişiminde önemli bir adımdır.

Cumhurbaşkanı
Sezer’in 5489 Sayılı “Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu”nun, Çeşitli Maddelerini Veto Gerekçesinden Önemli Bölümler

“Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye
Cumhuriyeti’nin, toplumun huzuru, ulusal dayanışma ve adalet anlayışı içinde,
insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen
temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu
belirtilmiş; “sosyal devlet” niteliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel
nitelikleri arasında sayılmıştır.

“Anayasa
Mahkemesi’nin konuya ilişkin tüm kararlarına egemen olan görüşe göre de, sosyal
devletin görevi, kişinin doğuştan sahip olduğu onurlu bir yaşam sürdürmesini,
maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirmesi için gerekli koşulları,
güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal adaleti,
sosyal gönenci, sosyal güvenliği ve toplumsal dengeyi sağlamaktır.

“Sosyal
devlette sosyal güvenlik sistemi, yalnızca aktüeryal hesaba dayanan bir düzenek
olarak oluşturulamaz. Sosyal güvenliği salt aktüeryal denge olgusu düşüncesiyle
oluşturmak, “sosyal devlet” ilkesini savsaklamak anlamına gelir ki,
bunu, Anayasa’nın 2. maddesiyle bağdaştırmak olanaksızdır.

“Devletin
“sosyal” niteliği, aktüeryal denge ile sosyal devlet ilkesi arasında
uyum sağlanmasını; sosyal güvenlik sisteminden kaynaklanan açıkların, başka bir
deyişle sosyal güvenlik yükünün gerektiğinde devletçe karşılanmasını zorunlu
kılar.

“Sosyal
devletin görevleri arasında yer alan insan onuruna yaraşır asgari yaşam
düzeyinin sağlanması, herkese çalışma olanağı yaratılması, çalışanlara adaletli
ve dengeli ücret verilmesi ve çalışamayacak durumda olanların sosyal güvenlik
önlemleri ile korunması anlamını taşımaktadır.

“Sosyal
güvenliğin de içinde bulunduğu sosyal hakların devletçe tanınmış olması yeterli
değildir. Bu hakların gerçekleşmesi için devletin olumlu edimde bulunması,
sosyal güvenlik alanında oluşturulacak kural ve kurumların da, Anayasa’nın
sözüne ve özüne, bu bağlamda sosyal hukuk devleti ilkesine uygun olması
zorunludur.

“Anayasa’nın
60. maddesinde, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu; Devlet’in, bu güvenliği
sağlayacak gerekli önlemleri alıp örgütü kuracağı belirtilmiştir.

“Maddede,
sosyal güvenlik, bireyler yönünden “hak”, Devlet yönünden
“ödev” olarak öngörülmüştür. Anayasa koyucu, Devlet’i yalnızca sosyal
güvenliği sağlayacak önlemleri almak ve gerekli örgütü kurmakla
görevlendirmemiş, aynı zamanda bunu Devlet’in yükümlülüğü olarak görmüştür.

“Öte
yandan, Anayasa’nın 5. maddesinde, kişilerin ve toplumun gönenç, huzur ve
mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve özgürlüklerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için
gerekli koşulları hazırlamak Devlet’in temel amaç ve görevleri arasında
sayılmıştır.

“Anayasa
Mahkemesi kararlarında da belirtildiği gibi, Devlet, yurttaşlar için hak,
kendisi için ödev olan sosyal güvenliği sağlama görevini yerine getirirken,
sosyal sigortacılığın teknik gereklerine uygun kimi sınırlamalar yapabilirse
de, sosyal güvenlik hakkını kullanılamayacak duruma getiren önlemler alamaz.

“Ülkemizde
ortalama yaşama süresinin 66 yıl olduğu gözetildiğinde, Yasa ile tüm
sigortalılar yönünden emekli aylığı bağlama yaş sınırının zaman içinde de olsa
65’e yükseltilmesi; sürekli çalışma olanağı işverenin inisiyatifinde olan
sigortalılar yönünden de prim ödeme gün sayısının 9000’e çıkarılmasının gelecek
kuşakların emeklilik hakkına kavuşmasını olanaksız kılacağı, bu niteliği ile
adil, makul ve ölçülü olmadığı açıktır.

“İşçiler
için prim ödeme gün sayısının 7000’den 9000 güne çıkarılması, Türkiye
gerçekleriyle bağdaşmadığı gibi, esnek çalışmanın, sendikasızlaştırmanın,
kayıtdışı çalıştırmanın ve yoğun işsizliğin yaşandığı ülkemizde 9000 prim ödeme
günü gerçekçi görünmemektedir.

“Üstelik,
emekli olabilme yaşı ile aylık bağlama yaşı arasındaki kimi durumlarda uzun
yılları içeren fark da ölçüsüzlüğün bir başka göstergesidir. Örneğin,
01.01.2007 gününde, 18 yaşında iken sosyal sigorta kapsamına giren, 43 yaşında
emekli olma hakkı kazanan bir sigortalı, ancak 22 yıl sonra, 65 yaşında aylığa
hak kazanabilecektir.

“Günümüzde
uygulanan emekli aylıklarının, insan onuruna yaraşır asgari yaşama düzeyini
sağlamaktan uzak olduğu gözetildiğinde, bu tutarları daha da azaltan yeni
kuralın adil, makul ve ölçülü olmadığı; emeklilerin ulusal gelirden hak
ettikleri payı almalarını sağlayamayacağı açıktır.

“Görüldüğü
gibi, önceki ve sonraki emekliler arasındaki gelir farkını giderecek
düzenlemeye, 4447 sayılı Yasa döneminde olduğu gibi Yasa’da da yer
verilmemiştir. Bu durum, bir yandan emeklilerin ulusal gelirden hak ettikleri
payı almalarına engel olacak, öte yandan da, aynı görevi yapmış önceki ve
sonraki emekliler arasında, hakkaniyete aykırı biçimde gelir farkı
yaratacaktır.

“Bu
durum, Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesini zedelemektedir.

“Eşitlik
temeline dayanan adil bir hukuk düzeni kurmak, hukuk devletinin en önemli
işlevlerinden biri olduğundan hukuksal eşitlik sağlanmadan hukuk devleti
ilkesinin gerçekleşmeyeceği açıktır.”

“Yasa’da,
emekli aylıklarının, yasal kesin ölçütler yerine piyasa koşullarına dayanan
yönetsel keyfi ölçütlerle artırılmasının öngörülmesi de hukuk devleti ilkesine
aykırılık oluşturmaktadır.

“Ayrıca,
emekli aylıklarının yalnızca yıllık TÜFE oranı kadar artırılması, ulusal
gelirdeki artış payının, başka bir deyişle gönenç payının emekli aylıklarına
yansıtılmaması, emeklilerin ulusal gelirden aldıkları payın daha da
gerilemesine neden olacaktır ki, bu da, sosyal hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmamaktadır.

1 Mayıs 2006″Sosyal
Güvenliksiz ve Sağlıksız Bir Geleceğe Hayır”

İşçi
sınıfı için son derece önemli bir döneme denk gelen bu 1 Mayıs’ta, Sendikamızın
1 Mayıs çağrı bildirisinde şöyle denildi:

1
MAYIS’TA HAYDİ ALANLARA

İşçi
sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs, bu yıl
emekçiler için dönüm noktası olacak bir zamanla çakıştı. Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Yasası muhalefetin cılız kaldığı bir ortamda sadece 8
saat içinde meclisten geçti.

Bu
yasanın hazırlanmasının tek sebebi sosyal güvenlik ve sağlığın özelleştirilmesi
yani sermayenin kar alanına bırakılmasıdır.Getirilen sistemle, sağlık paralı hale gelecek, bazı hastalıklar yasa
kapsamından çıkarılacak, prim koşulları dikkate alındığında emekçilerin büyük
bir kısmı için emeklilik hayal olacak. Bu nedenle yapılmak istenen emekçilerin
kamu sosyal güvenlik ve sağlık sisteminden umudunu kesip özel sağlık ve
emeklilik sistemlerine kaymalarının sağlanmasıdır. Bir adım sonrası ise zorunlu
sigortalılığın zorunlu olmaktan çıkarılması ve tümüyle özel sisteme geçişlerin
teşvik edilmesidir..

Hali
hazırda özel sektör bu alanlarda önemli ölçüde destek almıyor mu? Ülkemizde
Latin Amerika’da yaşanan sürecin benzeri bir süreç hayata geçiyor ve
karşılaşacağımız sorunlar da onlarınkinden farklı olmayacak. Bugün sağlık ve
sosyal güvenlik hakkı olan kesimlerin büyük bir kısmı 5-10 yıl içinde haklarını
önemli ölçüde kaybedecek. Yeni çalışmaya başlayacakların ise emekli olmaları
artık hayalden öte. Ancak yasanın yürürlüğe girmesine 8 ay gibi kısa olmayan
bir süre var. Bu nedenle, 2006 1 Mayıs’ı bizim için dönüm noktasıdır.

Ya
kaybetmeye alışacağız, ya da kazanmaya başlayacağız. Kazanmak için tek yolumuz
var. O da örgütlü gücün ve mücadelenin bilincine varmak ve bunu alanlara
taşımak. “Sosyal Güvenliksiz ve Sağlıksız Bir Geleceğe Hayır” demek için tüm
gücümüzle alanlardan haykırmak:

EMEKLİLİK
HAKKIMIZA,

SOSYAL
GÜVENLİK HAKLARIMIZA SAHİP ÇIKACAĞIZ!

SOSYAL
DEVLETİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

Sömürüye,
Açlığa, Yoksulluğa, Teröre Ve Savaşa HAYIR diyen,

Sosyal
Güvenliksiz ve Sağlıksız Bir Geleceğe HAYIR diyen,

Sosyal
Devlete, Sosyal Adalete Ve Demokrasiye EVET diyen,

İŞÇİ
ARKADAŞ, GÜN BUGÜNDÜR!

DAHA
ADİL, DAHA EŞİT, BARIŞ İÇİNDE, ÖZGÜRLÜKÇÜ, GELİRİN EŞİT PAYLAŞILDIĞI BAŞKA BİR
TÜRKİYE VE BAŞKA BİR DÜNYA İÇİN,

ULUSLAR
ARASI BİRLİK, DAYANIŞMA VE MÜCADELE GÜNÜ OLAN

1
MAYIS’TA HAYDİ ALANLARA

2006
1 Mayıs’ı Ankara merkezli olarak yine yurt genelinde kutlandı. Tandoğan
Meydanında yapılan Ankara 1 Mayıs Mitingi, zaman zaman yağan yağmura rağmen
coşkulu geçti. Mitingde, “özelleştirmeye, işsizliğe, yoksulluğa, savaşa,
işgale, baskıya, sömürü ve 12 Eylül hukukuna” karşı sesler, yürekler birleşti.
Mitinglere, Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Yasasına tepkiler
damgasını vurdu.

İki
ayrı koldan alana giren yürüyüşçüler, üzerinde “iş, ve ekmek, bağımsızlık,
demokrasi, eşitlik, barış” yazılı pankartın asılı olduğu kürsü etrafında
sıralandılar. Kürsüye asılan kocaman pankart emekçilerin ortak talebi;
“özelleştirmeye, işsizliğe, yoksulluğa, savaşa, işgale, baskıya, sömürüye, 12
Eylül hukukuna son” sözleriyle yer aldı. Mitingde gençlerin coşkulu katılımı
dikkat çekti.

Mitingde,
“Pancar tarımı daralacak, Cargill para kazanacak”, “Pancar çiftçisine
Kasımpaşalı, Cargill’e Amerikalı”, “Yaşasın işçilerin birliği, halkların
kardeşliği”, “Emperyalizme karşı özgürlük, barış, kardeşlik için buluşalım”,
“Yaşasın halkların kardeşliği kahrolsun ABD”, “Bu emekliler gördüğünüz son
emeklilerdir. Bundan sonra emeklilik mezarda” slogan ve dövizleri dikkat çekti.

İstanbul
Kadıköy’de gerçekleştirilen 1 Mayıs kutlamasına ise, 40 binin üzerinde işçi ve
emekçi katıldı. İşçi ve emekçiler, emekçilerin haklarına yönelik saldırılara ve
Kürt sorunu üzerinden yaratılmaya çalışılan milliyetçi kışkırtmalara karşı
birlik, mücadele ve dayanışma çağrısı yaptı Genel Sağlık Sigortası Yasası’nın
iptal edilmesi talep edilen mitingde, herkese eşit, ulaşılabilir ve ücretsiz
sağlık hizmeti talep edildi.

İşçi
ve emekçiler, Kadıköy’de yapılan kutlama için “Halkların kardeşliği için
yürüyoruz”, “İşsizliğe, taşeronlaştırmaya ve özelleştirmeye karşı yürüyoruz”,
“İşgale karşı yürüyoruz”, “Parasız eğitim ve sağlık için yürüyoruz” yazılı
dövizler arkasında yürüdü.

Kadıköy
mitingine, sendikalaştıkları için işten atılan işçiler de insanca yaşam ve
çalışma koşulları için alandaki yerlerini aldı. TEKSİF’te örgütlenen ve TİS
talebiyle 228 gün önce greve çıkan Serna Seral işçileri, Türk-İş kortejinin en
önünde yürüdü.

Tuzla’daki
Dünya ve Cevahir, Çorlu’daki İleri ve Birsinler deri fabrikalarında direnişte
olan işçiler, “Başbakan özel sektörde örgütlenin dediniz, sendikalı olduk.
Çorlu’da, Gönen’de, Tuzla’da işten atıldık. Hani sendikal güvence” yazılı bir
pankart açtılar.

17 Mayıs 2006 Danıştay
Saldırısı

17
Mayıs 2006 günü bir avukatın Danıştay’da gerçekleştirdiği saldırı sonucu,
Danıştay 2. Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybetti, aynı daireden
diğer üyeler yaralandı. Sendikamız yayınladığı bir bildiriyle durumu protesto
etti.

Danıştay’a
Yapılan Saldırıyı Kınıyoruz…

Bu
Saldırı, Laik Demokratik Cumhuriyetimize Yapılmıştır.

Bu
sabah Danıştay 2. Dairesine yapılan silahlı saldırıyı şiddetle Basın-İş ailesi
olarak şiddetle kınıyoruz. Bu saldırının demokratik, laik, hukuk düzenimizi ve
toplumsal huzurumuzu hedef aldığı bir gerçektir.

Geçtiğimiz
günlerde Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan bombalı saldırının ardından, Danıştay
üyelerine yapılan bu silahlı saldırı gösteriyor ki toplumumuz, hukukun
üstünlüğü, laiklik ve demokrasi ilkeleri aşındırılarak türban ve irtica ile
laik düzen ekseninde siyasal çatışmaya sürüklenmek istenmektedir. Kimi
siyasiler ve gruplar bu tartışmayı körükleyerek, karşılıklı hedef tayin ederek
ve hukuk kurumlarını bu tartışmada taraf olmaya zorlayarak çatışmaya ve hatta
terör ortamına bilerek veya bilmeyerek zemin hazırlamaktadır.

Toplumumuzu,
önder konumdaki tüm demokratik kitle örgütlerimizi, siyasi partilerimizi konuya
daha sağduyulu yaklaşmaya, yaratılmak istenen kaos ve çatışma ortamına zemin
hazırlayacak taraflaşmalara meydan vermemeye çağırıyoruz.

Bilinmelidir
ki, Cumhuriyetin değerlerine ve kurumlarına karşı düzenlenen saldırılar asla
amacına ulaşamayacaktır.

Danıştay’a
yapılan bu terör eylemini şiddetle ve nefretle kınadığımızı bir kez daha
belirtir, bu saldırı sonucu hayatını kaybeden Yargıç Mustafa Yücel Özbilgen’e
Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine başsağlığı ve sabır, yaralanan
Yargıçlarımıza acil şifalar dileriz. Saygılarımızla,

12 Temmuz 2006 – IMF’den
Hükümete Asgari Ücreti Düşürün Çağrısı

IMF’nin hafta içerisinde, hükümete, emek
karşıtı politikaları güçlendirmesi yönünde yaptığı çağrı üzerine, Sendikamız
Genel Başkanı Yakup Akaya bir açıklama yaparak tepki gösterdi. Genel Başkanımız
açıklamasında şunlara değindi:

IMF’den İşçi Haklarına Bir Saldırı Daha…

Programlarıyla
girdiği tüm ülkelerde sefaleti ve kölelik düzeninde çalışmayı yaygınlaştıran,
sosyal güvenlik sistemlerini çökerten IMF Türkiye’de de bu yönde çok yol aldı.

1980’li
yıllardan bu yana IMF Stand-by anlaşmaları ve Dünya Bankası’nın programlarıyla
artan toplumsal ve ekonomik çözülmede çözüm bir kez daha IMF tarafından
çalışanların haklarının daha fazla gasp edilmesinde olduğu açıklandı.

Asgari
ücretin düşürülmesini, bölgesel asgari ücret düzenine geçilmesini, işten
çıkarmaların kolaylaştırılmasını, kıdem tazminatının kaldırılmasını isteyen IMF
işsizliğin önlenmesi ve istihdamın artırılması için kölelik düzeniyle eşdeğer
bir anlam ifade eden işgücü piyasalarında daha fazla esneklik öneriyor.

IMF
bildik IMF. Başta çokuluslu tekeller olmak üzere sermayeye daha fazla kar ve
sınırsız hareket olanağı sağlamak adına uygulamaya sokulan eğitim, sağlık ve
sosyal güvenlik alanında özelleştirmeler, işçilerin çalışma koşulları ve
ücretlerinin geriletilmesi yoluyla toplumsal refah ve ilerleme, gelir adaleti
ve en temel haklar askıya alınıyor göz ardı ediliyor.

Bugüne
kadar gelen hükümetler de, muhalefette veryansın ettikleri IMF ile işbaşına
geçtikten sonra dost oldu. Ancak bu dostluğun uzun süre devam edemeyeceği Latin
Amerika ülkelerinde yaşanan toplumsal başkaldırı sonrasında anlaşılmıştır.

IMF,
işçi ve toplum düşmanıdır. Bu düşmanla mücadelede tüm demokratik kitle
örgütleri ve sendikalar ortak ve kararlı bir demokratik mücadelenin temellerini
atmalıdır. Saygılarımla,

04 Eylül 2006, TEZKEREYE
HAYIR

İsrail’in
Lübnan’ı işgalinden sonra başlayan süreçte, Lübnan’a asker göndermenin gündeme
gelmesi üzerine, sendikamız hazırlanan tezkereye yaptığı yazılı açıklamayla
tepki gösterdi.

LÜBNAN’DA
OLMAK İSTEMİYORUZ!

20.yüzyılın
sonlarında soğuk savaşın bitimiyle yeni yüzyılı BARIŞ VE DEMOKRASİ çağı olarak
yıllar öncesinden müjdeleyenler, barış ve demokrasi adıyla dünyayı kana
buladılar. Barış çağının değil ama ABD emperyalizmi önderliğinde yeni bir kanlı
paylaşım çağının kapısını araladılar. Uluslararası savaş tekelleri ve daha
fazla kâr için daha fazla sömürü diyenler adına hareket eden iktidarlar etnik
ve bölgesel çatışmaları körükledi, ABD’nin peşine dizildi.

Bugün,
İsrail’in yardımlarıyla ABD’nin çıkarları doğrultusunda Ortadoğu coğrafyası
kanla yeniden şekilleniyor. Farklı ülkelerden, dinlerden, mezheplerden
toplumlar ve gruplar birbirine düşman ediliyor.

Ülkemizin
de önemli bir parçası olduğu ve binlerce yıldır savaştan yakasını kurtaramayan
bu coğrafyada yeni savaş ve çatışmaların tohumları atılıyor ancak, iktidardaki
AKP Hükümeti ABD’nin Ortadoğu’da uygulamak istediği politikalara destek için
askerlerimizi Lübnan’a göndermek istiyor.

Tarih,
politik çıkarlarını insanların ölümü üzerine kuranları, farklı kültürleri ve
inançları birer zenginlik olarak değil de hâkimiyet alanı olarak görenleri,
demokrasiyi, hak ve özgürlükleri zafiyet unsuru olarak nitelendirenleri asla
affetmeyecektir. Affettirmeyeceğiz.

Bugün
mecliste Lübnan’a asker göndermek lehine oy kullananlar, barışa değil savaşa oy
kullandıklarını bilmeliler. Tezkereye evet demek Lübnan’da çoğu çocuk bini
aşkın sivili katleden Israil’e alkış tutmaktır. Bu çatışmaya Türkiye de girsin
demektir.

Büyük
önder Atatürk’ün “Yurtta Barış Dünya’da Barış” haykırışını ilke edinmiş
emekçiler olarak Lübnan’da ne ABD’nin ne de İSRAİL’in askeri olmak istemiyoruz.

BU
TEZKEREYE DE HAYIR DİYORUZ!

27 Eylül 2006 Sosyal
Şart Çekincelerle Kabul edildi

Gözden
geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı, sendikal hak ve özgürlüklere çekince konarak 27
Eylül’de onaylandı. Emek Cephesinin tepkilerine neden olan çekincelerle ilgili
olarak, Sendikamız da, hükümeti protesto eden bir açıklama yaptı.

3
Aralık 2006, Sendikamız Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplandı

2-3
Aralık 2006 tarihleri arasında Akçakoca’da yapılan Yıllık Yönetici Temsilci
Eğitiminin ardından toplanan Genişletilmiş Başkanlar Kurulu, önemli gündem
maddelerini masaya yatırdı ve ortak görüşlerini yayınladığı bir bildiriyle
kamuoyuyla paylaştı:

BASIN-İŞ
SENDİKASI GENİŞLETİLMİŞ BAŞKANLAR KURULU SONUÇ BİLDİRİSİ

1-
Genişletilmiş Başkanlar Kurulumuz, Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunda
ilerleyişine Avrupa Sosyal Modeli ve toplumların demokrasi, eşitlik, hak ve
özgürlük idealleriyle ortak bir gelecek kuracağına inancımız nedenleriyle her
zaman destek vermiştir. Ancak bu ilerleyiş, iki yüzlü ve farklı hesaplar
peşinde koşan Avrupalı siyasilerin elinde sürekli sekteye uğramaktadır. Bugün
tartışma konusu olan temel hak ve özgürlüklerimiz değil kimi dayatmalardır.
Avrupa Komisyonunun Kıbrıs Sorununu yine temel sorun olarak değerlendirmesi ve
kimi başlıklarda müzakereleri askıya alması ancak diğer taraftan Hükümetin
Avrupa Sosyal Şartı’nın adil ücret, toplu iş sözleşmesi ve grev vb haklarını
içeren maddelerine çekince koymasını göz ardı etmesi kabul edilir değildir. AB,
siyasilerin ve sermayenin projesi olmaktan çıkarılıp toplumların Sosyal
Projesine dönüşmelidir.

2-
AKP hükümeti Türkiye’nin bütçesini bir kez daha IMF ve Dunya Bankası güdümünde
hazırladı. Bütçenin yükü bir kez daha dolaylı vergiler, zamlar, sosyal
güvenlik, eğitim ve sağlık alanında kesintilerle, yatırım kısıtlamalarıyla
çalışana çıktı. Ülkemizin bağımsız bir şekilde ve halk yararına kalkınmasını
engelleyen bu politikaları uygulayanlara karşı tüm emekçiler etkili bir direniş
için mücadeleye girmeli dayanışma ağlarını genişletmelidir.

3-
İşsizlik Sigortası Fonu ve kıdem tazminatı ile ilgili süren tartışmalara bir
son verilmelidir. Kazanılmış kıdem tazminatı hakkımıza bir saldırı gelmesi
halinde bu saldırıya emek cephesinden bir bütün olarak karşılık vereceğimiz
bilinmelidir.

4-
Çalışma hayatının üzerindeki 12 Eylül gölgesi artık kaldırılmalıdır. Hükümet,
2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve
Lokavt Kanunu’nu, Türk-İş Başkanlar Kurulu tarafından yapılan değişiklik
önerilerini dikkate alarak revize etmeli ve meclisten geçirmelidir.

5-
Genişletilmiş Başkanlar Kurulumuz, Irak ’ı haksız, gayri meşru, insanlık dışı
bir şekilde işgal eden ABD, İngiltere ve işbirlikç

Son 10 Grev ve Eylemler

Daha Fazla

Güncel